kaç kere izledim bu filmi hatırlamıyorum. takriben 4-5 diyebilirim sanırım. bu akşamki seyrimden eskisi kadar zevk almadığımı da söyleyebilirim. bunun nedeni filmi daha önce çok kere izlemiş olmamdan dolayı kurguyu ve replikleri çoğunlukla hatırlamam mı, yoksa elimdeki yeni satın aldığım orjinal vcd’nin türkçe dublajının bundan önceki seyirlerime konu olan hürriyet film kulübü hediyesi vcddeki türkçe dublajdan farkı olması mı; işte onu da bilemiyorum. hıncal uluç suratlı tepkili insan walter karakterinin bu vcddeki türkçe dublajı gerçekten kötüydü. sürekli eski dublajı hatırladım ve bazı replikleri zihnimde kalan eski dublaj kırıntılarıyla dinledim. çok fazla dublaj dedim ama zoruma gitti gerçekten. bilseydim para verip almazdım. kınandım zaten para verip film aldığıma. korsan kullanmam hususunda baskı görüyorum.
the big lebowski filmini daha önce izlemiş olanlar blogumun ilk başlıklı postunda neden lanet olası halı dediğimi ve üstteki iki paragrafta neden bahsettiğimi anlamış ve gülmüşlerdir. izlemeyenler için spoiler’a kaçmadan kısa bir bilgi veriyim. filmimizin baş karakteri jefreyy lebowskinin tek isteği evine izinsiz giren asya kökenli amerikalıların pislettiği lanet olası halısının zararını tazmin etmektir. halı lanet olasıdır, o yüzden de olaylar gelişir. hiç izlemeyenlere, bir kere izleyenlere, hatta iki kere izleyenlere tavsiye ederim. üç kere izlediyseniz aklınızda muhteşem bir film olarak kalsın. dünya rekortmeni bir yüksek atlamacı için “zirvedeyken bıraktı sporu” deme tadını bir film için yaşayın.
film konusuna değinmişken; trevanian – katya’nın yazı kitabını arasındaki dondurmalı ayracımı alıp okunmuş kitaplar kısmına kaldırdım ve ayracımı murat menteş – aynalı barikatlar kitabının kapağıyla ilk sayfası arasına koydum. filmle ne alakası var bunun der gibi baktınız. katya’nın yazı‘nın sonundaki kurguyu görünce aklıma fight club geldi. o filmi de 4-5 kere izlediğimi hatırladım. belki de 6 bilemiyorum. sonundaki müzik de çok güzeldi. kaç kere dinledim bilmiyorum. placebo – where is my mind.
çok konu değiştirmeye başladım bu son paragraf olsun. katya’nın yazı güzel bir kitap, onu da tavsiye ederim. basit bir aşk hikayesini çok güzel bir anlatımla okuduğunuzu sanırken birden işler değişiyor, kendinizi bir gerilim filminin içinde buluyorsunuz. pişmanlığın fayda etmediğini de görüyorsunuz bu arada. daha fazla spoilerimsi cümle kurmamak için yazımı bitiriyorum. yeterin artık..